Hukukun temel öznesi, tartışmasız insandır. Peki, hukukta insanı nasıl tanımlıyoruz? İşte bu noktada “gerçek kişi” kavramı devreye giriyor. Türk Medeni Kanunu’na göre, gerçek kişiliğimiz ana rahmine düştüğümüz anda başlar ve ölümle son bulur. Bu, hukuki haklarımızın ve sorumluluklarımızın başladığı ve sona erdiği zaman dilimini ifade eder. Ancak, burada dikkat edilmesi gereken önemli bir husus var: sağ doğmak.
Hukuken tam anlamıyla kişi olabilmek için çocuğun sağ doğması şarttır. Sağ doğmak, çocuğun ana rahminde canlı olarak bulunması ve doğum anında yaşam belirtisi göstermesi anlamına gelir. Nefes almak veya kalp atışının duyulması gibi belirtiler, sağ doğumun göstergeleri olarak kabul edilir. Eğer çocuk sağ doğmazsa, hukuken kişi olarak tanınmaz ve bazı haklara sahip olamaz. Bu durum, özellikle miras hukuku gibi alanlarda önemli sonuçlar doğurabilir.
Dünyaya geldiğimiz anda, tam ehliyet sahibi oluruz. Tam ehliyet, tüm hakları kullanabilme ve borç altına girebilme yetkisidir. Yani, mülk sahibi olabilir, sözleşme imzalayabilir ve mahkemede haklarımızı arayabiliriz. Ölümle birlikte ise kişiliğimiz sona erer ve bu durum resmi kayıtlara geçirilir. Ölüm anının tespiti, özellikle miras hukuku açısından büyük önem taşır.
Türkiye’de “gerçek kişi” kavramı, hukuk sisteminde bireyleri tanımlamak için kullanılır ve medeni haklara sahip olan tüm insanları kapsar. Nüfus kayıtlarına göre, 2024 yılında Türkiye nüfusu 85.664.944 kişidir. Bu nüfusun 42.853.110’u erkek ve 42.811.834’ü kadın olarak kaydedilmiştir. Gerçek kişiler, bu nüfusun tamamını oluşturur ve devlet tarafından verilen kimlik numaraları ile kayıt altına alınırlar. Türkiye nüfus istatistikleri hakkında daha fazla bilgi için tıklayınız.
Geçmişte, kölelerin ve kadınların tam anlamıyla kişi olarak kabul edilmediğini düşündüğümüzde, günümüz hukuk sisteminin insan haklarını merkeze alan yaklaşımının önemi daha da belirginleşir. Modern hukuk, her bireyin doğuştan gelen haklara sahip olduğunu kabul eder ve bu hakların korunmasını sağlar. Bu haklar, bireylerin onurlu bir yaşam sürmeleri için temel güvencedir. Günlük hayatımızda, bir kontrat imzalarken, mülk satın alırken veya mahkemede hak ararken, gerçek kişi olduğumuzun ve bu kimlikle gelen hak ve sorumluluklarımızın bilincinde olmalıyız. Bu anlayış, hukukun temel taşlarından biridir.
“Şirket sahibiyim, şahıs şirketi mi kursam, limited şirket mi?” Bu ve benzeri sorular, gerçek ve tüzel kişi ayrımının günlük hayatta ne kadar önemli olduğunu gösteriyor. Bu bölümde, gerçek kişilerin doğal varlığı ile tüzel kişilerin hukuki kurgusunu karşılaştıracağız. Sorumlulukların sınırlı olması ne anlama geliyor? Şirket neden ayrı bir kişilik olarak kabul ediliyor? Bankalar neden bazen şahıs, bazen şirket müşterilerine farklı davranıyor? Tüm bu soruların cevaplarını bulabileceksiniz.
Tüzel kişi, kanunlar tarafından oluşturulmuş, hakları ve sorumlulukları olan bir varlıktır. Bir şirket, dernek veya vakıf, birden fazla gerçek kişinin bir araya gelerek oluşturabileceği tüzel kişi örnekleridir. Bir limited şirket, kendi adına mal sahibi olabilir, sözleşme imzalayabilir ve hatta dava açabilir. Bu, şirketi kuran gerçek kişilerden ayrı bir hukuki kimliğe sahip olduğu anlamına gelir. Tüzel kişiler, belirli bir amaca hizmet etmek üzere kurulurlar ve faaliyetleri bu amaç doğrultusunda sınırlandırılır.
Gerçek kişi, doğuştan var olan, hakları ve sorumlulukları olan bir bireydir. Tüzel kişi ise hukuken yaratılmış bir varlıktır. Bu temel fark, birçok pratik sonucu doğurur. Örneğin, bir gerçek kişi, tüm mal varlığıyla borçlarından sorumludur. Ancak bir limited şirkette, ortakların sorumluluğu genellikle sermaye payları ile sınırlıdır. Bu, şirketin borçlarından dolayı ortakların kişisel mal varlıklarının riske atılmayacağı anlamına gelir. Bu önemli fark, iş dünyasında şirket kurma kararını etkileyen temel faktörlerden biridir. Şahıs şirketi kurulumuyla ilgili daha fazla bilgi için şahıs şirketi nedir ve nasıl kurulur yazımızı inceleyebilirsiniz.
Gerçek ve tüzel kişi ayrımı, farklı meslek grupları için farklı anlamlar taşır. Bir avukat için, bu ayrım temsil yetkisini belirlemede önemlidir. Bir muhasebeci için ise, vergi yükümlülükleri ve mali raporlama süreçleri farklılık gösterir. Bir iş insanı içinse, bu ayrım risk yönetimi ve iş stratejisi açısından kritiktir.
Gerçek kişi ve tüzel kişi karşılaştırmasını daha net anlamak için aşağıdaki tabloyu inceleyebilirsiniz. Bu tablo, gerçek kişi ile tüzel kişi arasındaki temel hukuki ve operasyonel farklılıkları karşılaştırmalı olarak göstermektedir.
Özellik | Gerçek kişi | Tüzel kişi |
---|---|---|
Varoluş | Doğuştan | Hukuki işlemle |
Sorumluluk | Sınırsız (genellikle) | Sınırlı (genellikle) |
Temsil | Kendisi | Temsilciler aracılığıyla |
Vergi | Gelir vergisi vb. | Kurumlar vergisi vb. |
Mülkiyet Hakkı | Kişisel | Kurumsal |
Tabloda da görüldüğü gibi, gerçek ve tüzel kişiler arasında önemli farklar bulunmaktadır. Özellikle sorumluluk ve vergi konularındaki farklılıklar, iş dünyasında stratejik kararlar alırken dikkate alınması gereken önemli hususlardır.
Tüzel kişinin varlığı, ticari faaliyetlerin daha düzenli ve güvenli bir şekilde yürütülmesini sağlar. Bu da ekonominin gelişmesi ve büyümesi için önemli bir faktördür. Gerçek ve tüzel kişi ayrımını anlamak, hem bireyler hem de işletmeler için hukuki ve mali açıdan doğru kararlar almanın temelini oluşturur.
İnsan olmanın en temel özelliklerinden biri, doğuştan gelen haklara sahip olmaktır. Bu haklar, gerçek kişi olmanın ayrılmaz bir parçasıdır. Yaşamımızın her alanında bize güvence sağlayan bu haklar, olmazsa olmazlarımızdır. Bu bölümde, gerçek kişilere tanınan dokunulmaz hakları ve bunların günlük hayattaki önemini ele alacağız.
En temel hakkımız olan yaşam hakkı, her bireyin dokunulmazlığıdır. Kimsenin yaşamına keyfi olarak son verilemez. Herkesin güvenli bir ortamda yaşama hakkı vardır. Bu hak, aynı zamanda özgürlük ve güvenlik hakkını da kapsar. Herkes özgürce hareket edebilir, düşünebilir ve inançlarını ifade edebilir. Keyfi tutuklama, gözaltı veya sınır dışı işlemlerine tabi tutulamaz.
Özel hayatın gizliliği, bireylerin kişisel bilgilerinin ve yaşamlarının korunmasını sağlar. Kimsenin özel hayatına, ailesine, konutuna veya haberleşmesine keyfi müdahalelerde bulunulamaz. Bu hak, özellikle günümüzde dijitalleşen dünyada daha da önem kazanmaktadır. Aile hayatı da aynı şekilde korunur ve devletin aile birliğine saygı göstermesi beklenir.
Düşüncelerimizi özgürce ifade edebilmek, demokratik toplumun temel taşlarından biridir. Herkes, düşüncelerini sözlü, yazılı veya başka bir şekilde ifade etme hakkına sahiptir. Bu hak, basın ve yayın özgürlüğünü de içerir. Ancak bu özgürlüğün kullanımı, başkalarının haklarına saygılı olmak koşuluyla gerçekleştirilmelidir.
Suçlanan herkes, adil ve tarafsız bir yargılama hakkına sahiptir. Keyfi suçlamalarda bulunulamaz ve cezalandırılamaz. Herkesin savunma hakkı vardır ve yargılamanın her aşamasında avukat yardımı alabilir. Ayrıca, herkes masumiyet karinesi altında değerlendirilir ve suçluluğu kanıtlanana kadar masum sayılır.
Haklarımız ihlal edildiğinde ne yapmalıyız? Türkiye’de, gerçek kişilerin haklarını koruyan çeşitli kurumlar mevcuttur. Anayasa Mahkemesi, hak ihlallerine karşı başvurulabilecek en önemli kurumlardan biridir. Bunun yanı sıra, Ombudsman, İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) gibi kurumlara da başvuru yapılabilir. Bu kurumlar, hak ihlallerini inceleyerek gerekli önlemlerin alınmasını sağlar. Böylece, gerçek kişiler haklarını etkin bir şekilde koruyabilir ve adalet arayışlarında destek bulabilirler. Bu kurumlara başvuru yollarını ve gerekli belgeleri öğrenmek, haklarımızın korunması açısından büyük önem taşır.
Hukuki anlamda haklara sahip olmak ile bu hakları fiilen kullanabilmek arasında önemli bir fark vardır. Bu ayrım, gerçek kişi kavramını tam olarak anlamak için oldukça önemlidir. Örneğin, 16 yaşında bir genç, miras yoluyla mal sahibi olabilir, yani mülkiyet hakkına sahip olabilir. Ancak ehliyeti olmadığı için araba kullanamaz. Peki bu nasıl mümkün oluyor? Bu durumun cevabı, hak ehliyeti ve fiil ehliyeti arasındaki temel farkta yatmaktadır. Bu bölümde, bu iki kavramı, günlük hayattaki örneklerini ve ehliyetin farklı derecelerini inceleyeceğiz.
Hak ehliyeti, her insanın doğuştan sahip olduğu, anayasal ve yasal güvence altına alınmış haklardır. Yaşamak, miras almak, mülk sahibi olmak gibi temel haklar, hak ehliyetine dahildir. Fiil ehliyeti ise bu haklara dayanarak hukuki işlemler yapabilme, hakları kullanabilme yetkisidir. Sözleşme imzalamak, evlenmek, ehliyet almak, fiil ehliyetine örnek olarak verilebilir. Fiil ehliyeti için belirli yasal şartlar aranır.
Fiil ehliyetinin tam olarak kazanılabilmesi için kısıtlılık durumunun olmaması gerekir. Kısıtlılık, akıl hastalığı veya zayıflığı gibi nedenlerle kişinin kendi işlerini görememesi, karar verebilme yetisinin olmaması durumudur. Kısıtlı bireyler, fiil ehliyetinden tamamen yoksun olabilir veya kısıtlı fiil ehliyetine sahip olabilirler. Kısıtlılık durumunda, mahkeme kararıyla kişiye vasi veya kayyım atanır. Vasi veya kayyım, kısıtlı kişinin haklarını korur ve onun adına yasal işlemler yapar.
Fiil ehliyeti, tam, sınırlı ve ehliyetsizlik olmak üzere üç kategoriye ayrılır. Tam ehliyetli kişiler, tüm hukuki işlemleri kendi başlarına yapabilirler. Sınırlı ehliyetliler ise belirli işlemleri yapabilme yetkisine sahipken, bazı işlemleri yapamazlar. Örneğin, 15 yaşındaki bir çocuk, küçük miktarlarda alışveriş yapabilir, ancak evlenemez veya taşınmaz mal satamaz. Ehliyetsiz kişiler ise hiçbir hukuki işlem yapamazlar. Bu kişilerin hakları, yasal temsilcileri tarafından korunur.
Mahkemeler, fiil ehliyetini değerlendirirken kişinin ayırt etme gücüne odaklanırlar. Yani, kişinin yaptığı işlemin sonuçlarını anlayıp anlayamadığı önemlidir. Örneğin, akıl sağlığı yerinde olmayan bir kişinin imzaladığı bir sözleşme, geçersiz sayılabilir. Bu konuda emsal teşkil eden birçok mahkeme kararı mevcuttur.
Ehliyet değerlendirmesinde kullanılan modern yaklaşımlar, insan haklarına odaklanır. Kısıtlılık kararları alınırken, kişinin haklarının mümkün olduğunca az sınırlandırılması esastır. Birleşmiş Milletler Engelli Hakları Sözleşmesi, engelli bireylerin hukuki ehliyetlerini kullanabilmeleri için gerekli desteklerin sağlanmasını öngörür. Bu, kişilerin kendi kararlarını alabilmeleri ve yaşamları üzerinde kontrol sahibi olabilmeleri için son derece önemlidir. Bu hakların korunması, bireylerin onurlu bir yaşam sürmeleri için temel bir gerekliliktir.
“Vergisiz devlet olmaz, ama vergilerin de bir adaleti olmalı.” Bu önemli deyişle, gerçek kişilerin vergi sistemindeki yerini ve sorumluluklarını incelemeye başlıyoruz. Gelir vergisinden emlak vergisine, Katma Değer Vergisi’nden (KDV) Özel Tüketim Vergisi’ne (ÖTV) kadar pek çok vergi türü, gerçek kişilerin hayatında önemli bir rol oynar.
Bu vergilerin nasıl hesaplandığını, kimlerin hangi vergilerden sorumlu olduğunu ve vergi avantajlarından nasıl yararlanılabileceğini bilmek, finansal sağlığımız için kritik öneme sahiptir.
Bir ücretli çalışan, bir serbest meslek sahibi ve bir ev hanımı aynı vergi yükümlülüklerine sahip değildir. Örneğin, ücretli çalışanlar için gelir vergisi, işveren tarafından maaştan kesilerek ödenir.
Serbest meslek sahipleri ise gelirlerini beyan ederek vergilerini kendileri öderler. Ev hanımları ise genellikle herhangi bir gelir vergisi ödemezler. Ancak eşleri üzerinden bazı vergi avantajlarından yararlanabilirler.
Bu farklılıklar, vergi sisteminin karmaşıklığını ve her bireyin durumuna göre farklılık gösterdiğini ortaya koyar. Freelance çalışanlar için yasal adres zorunlu mudur?
Vergi avantajlarından yararlanmak, yasal ve meşru bir haktır. Örneğin, eğitim, sağlık ve konut gibi harcamalar için vergi indirimlerinden yararlanılabilir.
Beyanname hazırlarken dikkatli olmak ve tüm gerekli belgeleri eksiksiz bir şekilde sunmak, ileride oluşabilecek sorunların önüne geçer. Küçük gibi görünen hatalar bile büyük vergi cezalarına yol açabilir.
Bu nedenle, beyanname hazırlarken titizlik ve dikkat son derece önemlidir.
Vergi uyuşmazlıkları yaşanması durumunda, izlenecek belirli yollar vardır. İlk olarak, ilgili vergi dairesine itiraz edilebilir. İtirazın reddedilmesi durumunda ise vergi mahkemesine başvurulabilir.
Bu süreçlerde, bir uzmana danışmak, hak kaybına uğramamak için önemlidir. Uzman bir mali müşavir veya avukat, sürecin doğru yönetilmesine yardımcı olabilir.
Finansal okuryazarlık, vergi yönetiminin önemli bir parçasıdır. Gelir ve giderlerinizi takip etmek, bütçe oluşturmak ve vergi yükümlülüklerinizi anlamak, finansal sağlığınız için gereklidir.
Günümüzde, birçok dijital vergi aracı vergi yönetimini kolaylaştırmaktadır. Bu araçlar, vergi hesaplamalarını otomatik olarak yapabilir, beyanname hazırlama sürecinde yardımcı olabilir ve vergi takvimini takip etmenizi sağlayabilir.
Bu araçları kullanarak, vergilerinizi daha verimli bir şekilde yönetebilir ve potansiyel sorunların önüne geçebilirsiniz. Uzmanlara danışmak ve dijital araçları kullanmak, vergi dünyasında daha bilinçli ve hazırlıklı olmanızı sağlayacaktır.
Aşağıdaki tablo, gerçek kişiler için geçerli olan temel vergi türleri ve oranları hakkında bilgi vermektedir.
Gerçek kişiler için vergi türleri ve oranları
Bu tablo gerçek kişilerin tabi olduğu temel vergi türlerini ve güncel vergi oranlarını göstermektedir.
Vergi türü | Vergi oranı | Beyanname dönemi | Özellikler |
---|---|---|---|
Gelir Vergisi | %15 – %40 | Yıllık | Gelir üzerinden alınır |
Emlak Vergisi | %0.1 – %0.3 | Yıllık | Bina ve arazi değeri üzerinden alınır |
KDV | %1 – %18 | Her ay/3 ay | Mal ve hizmet alımlarında alınır |
ÖTV | Değişken | Değişken | Belirli mal ve hizmetler üzerinden alınır |
Tabloda görüldüğü gibi, gelir vergisi oranları gelire göre değişkenlik gösterirken, emlak vergisi oranları belediyelere göre farklılık gösterebilir. KDV ve ÖTV oranları ise mal ve hizmetin türüne bağlıdır. Vergi yükümlülüklerinizi anlamanız ve vergi avantajlarından yararlanmanız, finansal planlamanızın önemli bir parçasıdır.
Her birey, kendine özgü düşünceleri, duyguları ve deneyimleriyle benzersiz bir varlıktır. Demografik veriler ise bu bireyselliği istatistiksel toplamlar içerisinde ele alır ve sayılara dönüştürür. Bu bölümde, demografik verilerin toplanma, işlenme ve kullanım süreçlerini inceleyerek, birey ve sayılar arasındaki bu ilişkiyi ele alacağız.
Her Türk vatandaşına atanan 11 haneli T.C. Kimlik Numarası, bireylerin dijital dünyadaki kimliğini temsil eder. MERNİS (Merkezi Nüfus İdaresi Sistemi) üzerinden yönetilen bu numara, her bireyin nüfus bilgilerini içerir. Doğum, ölüm, evlilik, boşanma gibi demografik olaylar bu sistem sayesinde kayıt altına alınır ve istatistiksel veriler üretilir. Bu veriler, ülke nüfusunun yapısını anlamak ve geleceğe yönelik planlamalar yapmak için kullanılır.
Nüfus projeksiyonları, gelecekteki nüfus büyüklüğü ve yapısı hakkında tahminler oluşturmamızı sağlar. Bu tahminler, ekonomik planlama, kaynak dağılımı ve sosyal politika oluşturma gibi önemli alanlarda kullanılır. Örneğin, gelecekteki nüfus artışına göre okul, hastane ve konut ihtiyacı hesaplanarak kaynakların verimli kullanımı sağlanabilir.
Demografik veriler, sosyal politikaların oluşturulması ve uygulanmasında da etkili bir rol oynar. Belirli bir bölgedeki işsizlik oranı, eğitim seviyesi veya yaş ortalaması gibi veriler, o bölgeye özel politikalar geliştirilmesine yardımcı olur. Böylece kaynaklar ihtiyaç duyulan alanlara yönlendirilerek sosyal adaletin sağlanması desteklenir.
Demografik veriler, sağlık, eğitim ve sosyal hizmetlerin planlanmasında kullanılmasının yanı sıra, bireylerin özel ve hassas bilgilerini de içerir. Bu nedenle, verilerin korunması büyük önem taşır. Kişisel Verilerin Korunması Kanunu (KVKK), bu verilerin işlenmesi, saklanması ve paylaşılması konusunda yasal bir çerçeve sunar ve bireylerin veri üzerindeki haklarını korur. Teknolojinin hızla ilerlemesiyle birlikte veri güvenliği ve mahremiyeti konusu sürekli olarak gündemdedir. Bu tartışmalar, veri odaklı bir dünyada birey olmanın anlamını sorgulatmaktadır. Veri güvenliği, demografik verilerin kullanımı kadar önemli bir konu olup, bireylerin haklarının korunması için sürekli geliştirilmesi gereken bir alandır.
Hukuk, ekonomi ve teknolojinin kesiştiği noktada gerçek kişi kavramının geleceği, birçok önemli soruyu beraberinde getiriyor. Dijital kimlikler hayatımızda giderek daha fazla yer kaplarken yapay zekânın hukuki statüsü ve metaverse gibi sanal dünyalarda kişilik haklarının korunması, üzerinde düşünmemiz gereken konular arasında. Bu bölümde, gerçek kişi kavramının gelecekte nasıl şekilleneceğini ele alacağız.
Dijital kimlikler, internet bankacılığından e-devlet işlemlerine kadar birçok alanda hayatımızı kolaylaştırıyor. Ancak bu kolaylık beraberinde veri güvenliği ve mahremiyet endişelerini de getiriyor. Dijital kimliklerin yaygınlaşması, gerçek kişi olmanın ne anlama geldiğini yeniden düşünmemizi gerektiriyor. Dijital ayak izimizin kontrolü, gelecekte gerçek kişiliğin önemli bir parçası olacak.
Dijital kimlikler, kişisel verilerimizin korunması açısından büyük bir sorumluluk getiriyor. Bu verilerin kötüye kullanımı, kimlik hırsızlığı gibi ciddi sonuçlara yol açabilir. Bu nedenle, dijital kimliklerin yönetimi ve güvenliği konusunda daha bilinçli olmalıyız.
Yapay zekâ teknolojileri hızla gelişirken hukuki düzenlemeler bu hıza yetişmekte zorlanıyor. Yapay zekânın bir gerçek kişi gibi hak ve sorumluluklara sahip olup olamayacağı, günümüzün en önemli hukuki tartışmalarından biri. Bu tartışmanın sonucu, hem hukuk sistemini hem de toplumsal yaşamı derinden etkileyecektir.
Yapay zekâ sistemlerinin giderek daha karmaşık hale gelmesi, bu tartışmayı daha da önemli kılıyor. Acaba bir gün yapay zekâ, tıpkı bir insan gibi hak sahibi olabilecek mi? Bu sorunun cevabı, geleceğimizi şekillendirecek.
Metaverse gibi sanal dünyaların popülerleşmesiyle birlikte gerçek kişi kavramı fiziksel dünyanın sınırlarını aşıyor. Sanal ortamlarda kişilik haklarımızın nasıl korunacağı, dijital kimliğimizin ve verilerimizin güvenliği, yeni yasal düzenlemeleri zorunlu kılıyor. Bu konuda atılacak adımlar, geleceğin dijital toplumunu şekillendirecek.
Sanal dünyalardaki varlığımız, gerçek dünyadaki haklarımızı nasıl etkileyecek? Bu sorunun cevabını henüz bilmiyoruz. Ancak gelecekte bu konuda daha fazla netlik kazanacağımız kesin. Sanal Ofis Nedir? Konusu ilginizi çekebilir.
Dünyanın farklı hukuk sistemleri, gerçek kişi kavramını farklı şekillerde tanımlıyor. Bu farklılıklar, özellikle uluslararası hukuk alanında karmaşıklıklara yol açabiliyor. Evrensel insan hakları perspektifinden bakıldığında, gerçek kişiliğin temel unsurlarının korunması ve tüm hukuk sistemlerinde benzer standartların uygulanması büyük önem taşıyor.
Bu durum, uluslararası iş birliği ve ortak standartların oluşturulmasını gerektiriyor. Farklı hukuk sistemleri arasındaki uyum, gerçek kişilerin haklarının küresel ölçekte korunması için önemli bir adım olacaktır.
Gerçek kişilerin haklarının daha etkin bir şekilde korunması için yasal ve kurumsal reformlar gerekiyor. Bu reformlar, dijital dünyanın getirdiği yeni zorlukları ele almalı ve değişen koşullara uyum sağlamalıdır. Geleceğe dönük yapıcı bir vizyonla insan odaklı bir hukuk sistemi oluşturmak ve gerçek kişilerin haklarını güvence altına almak mümkün.
Bu, hem ulusal hem de uluslararası düzeyde atılacak adımları gerektiriyor. Teknolojik gelişmelerin hızına ayak uydurabilecek, esnek ve etkili bir hukuk sistemi, geleceğin en önemli ihtiyaçlarından biri.
İşinizi büyütmek ve profesyonel bir imaj yaratmak için Workon’un sunduğu esnek ofis çözümlerini keşfedin. Workon ile tanışın!
Herhangi bir sorunuz varsa, bizimle iletişime geçebilirsiniz.
ya da
Formu doldurun, işinizi birlikte büyütelim!